Pazar, Nisan 15, 2012

Emoş Gitmişşşşşş, Ötesi Yok!

İlk defa bu kadar uzun süredir bloguma birşeyler yazmıyordum. Yazmam için büyük bir acı yaşamam gerekiyormuş demek ki...

Daha önce blogumda da bahsettiğim ve yine kanser olduğunu isim vermeden anlattığım Emine Yenge'mizi kaybettik. Bizim için ne kadar önemli bir kişi olduğunu tanıyanlar bilir. Tanımayanlar için de elimden geldiğince(kelimeler yettiğince) özetleyeyim:

Emine Yenge, Ziver Dedemin(Babamın amcası, daha önce bahsetmiştim) eşi... Onlarınki büyük aşktı... Birbirini bu kadar çok seven bir çift hiç görmemişimdir. Çocukları olmamış ama babamı ve amcamı oğulları gibi sevmişler... "gibi"si fazla aslında... Çocuklarıydı resmen... Bizler de torunları... Hatta Emoş ile babaannemin oğullarını paylaşamayıp birbirlerini tatlı tatlı kıskandıklarına da çok şahit olmuşumdur... Emoş da zaten bizim ikinci babaannemizdi, annemlerin de kayınvalidesi :) En güzel yemekleri yapar, hepimizi çağırırdı... Bütün aile toplanırdık sık sık... Kocaman, sıcak ve mutlu bir aile idik...

Ziver Dede'mi erken kaybettik, ani bir ölümdü... Yine hepbirlikte toplanılan bir gecede aniden beyin kanaması geçirip vefat etti... Ben hasta olduğum için annemle gidememiştik o gece... Yaşadığım ilk büyük ölüm acısıydı sanırım... Emoş, büyük aşkının gidişiyle yıkılmıştı... Acımızı birbirimizden destek alarak hafifletmeye çalıştık... 52 gün boyunca hergün Emoş'a gittiğimizi hatırlıyorum... Dedemiz gitmişti ama Emoş'umuz bizi bırakmadı... Biz de onu... Kopamazdık zaten, hepimizden daha "Gargun"du belki... Onun ailesi bizdik... Bunu hep böyle hissettirdi... Ara sıra görüştüğü yeğenlerinden daha yakındı bize... Kendi evimiz gibi hissettirdiği evinde rahat olmamız için elinden geleni yapardı... Evi, çok yer değiştirdi(taşındı) ama içinde bulduğumuz huzur hiç değişmedi çünkü bunun böyle olmasını sağlayan Emoş'tu, onun sıcak davranışlarıydı... Ziver Dedemin odası, artık benim odam olmuştu... Emoş'a gittiğimizde hemen o odaya gider, ödevlerimi yapar, resim çizer, TV izlerdim... Onun harika yemeklerini yediğimiz masamız, kahkahalarla dolu sohbetlerimiz... Hiç ama hiç değişmemşti... Çok esprili, hayat dolu bir insandı... Özel günleri hiç kaçırmazdı; arar, kutlar, gelir neşe katardı...  Sürprizler yapardı; birgün annemlere evlilik yıldönümlerinde pasta yapıp göndermişti... Biz de onu özel günlerde hiç yanlız bırakmazdık, Anneler Günü, bayramlar, yılbaşları... Hep ama hep birlikte geçirirdik... Birgün de annem ona bir sürpriz yapmış; bize güzel yemekler yaptığı bozulması an meselesi olan eski fırının yerine yeni fırın göndermişti... Emoş'un o kadar çok hoşuna gitmişti ki, her zaman yaşadığı mutluluğu anlata anlata bitirememişti...

Bir ara evini kapatıp kısa bir süreliğine bizde kalmıştı... O zaman da iyice bağlandık... Onun evi nasıl bizimse, bizim evimiz de onundu... Öylesine bir aileydik ki birbirimizin en zor ve en mutlu günlerinde hep bir aradaydık... Olması gereken de buydu zaten... Lafı bile olamazdı böyle şeylerin aramızda... Birimizin mutluluğu hepimizin mutluluğuydu çünkü... En sevdiğimiz yemekleri yapar,  evinden bize taşır taşır getirirdi... Bilkent'ten mezun olurken mezuniyet törenime gelmiş, beni en önden izlemişti... Yanında oturanlara "torunum" diye gururla bahsettiğini anlatırdı... Sonra biz Antalya'ya taşınmak durumunda kaldık ama yine kopmadık... Çok özlerdik tabii ki... Hep araşırdık, o yine bize gelir giderdi...

Sonra geçen sene birşey duyduk, fısıltı şeklinde... Emoş kanserdi... İnanamadık, şaka olmalıydı... Hiç yakıştıramamıştık kanseri, o güçlü, küçük ama dev kadına... Babam üzülmesin diye bize söylememişti Emoş... Söylediğinde ise ciddiye almadığını, ameliyat olmayacağını anlatmıştı... Israrlara rağmen olmadı... En son, bir gece bize kalmaya geldiğinde gördük onu... Çok zayıflamıştı, hiçbirşey yiyememeye başlamıştı... O gün, onu son görüşüm olabileceğini tahmin ettim, o uyurken acı içinde onu izledim... Emoş'umuz gidiyordu ve elimizden birşey gelmiyordu... Bunu bilmek ve bilerek yaşamak hepimizi yıkıyordu...

Hergün onun için dua ederek ve içten içe acı çekerek geçirdik... O orada, biz burada... Telefonda sesi gittikçe cılızlaşıyordu... Ben en son, doğum günümden iki gün sonra beni arayıp "Özgecim, özür dilerim, doğum gününü unutmuşum, nice mutlu senelere yavrum" dediği sesi ile veda ettim ona... Bu, son doğum günümü kutlayışıydı... Ağlamaktan başka hiçbirşey gelmiyordu elimizden...

Bu arada Eniştem de 2 kez kalp krizi geçirmiş, ölümden dönmüş, bypass olmuştu... Arkasından babam da ani bir apandist ameliyatı geçirmişti. Emoş, kendini bırakıp bize üzülür olmuştu... Annemler, Emoş ile sürekli konuşuyor, bir türlü beni bırakacak birini bulamadıkları için Emoş'a gidemiyorlardı... Babamın ise Panik Atağı tavan yapmış, tek başına yolculuk yapamaz hale gelmişti. Emoş'umuzun yanına gidememek bizi de günden güne eritiyordu... Ama o bizi bildiği için halimizi anlıyordu...

Emoş, bundan bir ay önce artık yataktan kalkamayacak hale gelmişti... Son 2-3 yıldır birlikte yaşadığı kardeşleri ona bakıyordu... Kardeşleri de olsa hiç kimseye yük olmayı hayatı boyunca istemeyen Emoş'a bu kısacık sürenin bile işkence gibi geldiğini tahmin edebiliyordum... O orada acı çekiyor, biz de burada cektiği acıyı düşünerek ağlamakla günleri geçiriyorduk...

Son hafta telefonla bile konuşamıyordu artık... Babam gidememin sıkıntısını yaşıyordu... Annem, "Özge'yi bir günlüğüne bırakıp beraber gidip gelelim" demişti... Babam da annemin gelmesinden güç alarak "Tamam" demiş, ertesi gün için bilet almaya hazırlanıyordu... Telefon çaldı... Herkesin ölüm haberini veren Emoş'un acı haberiydi bu kez gelen... Feryat koptu, canımızdan can gitti... Emoş, bize acı bir şekilde veda etmişti...

Duygularımı şuan ifade edemiyorum ama adeta yıkıldık...

Cenazesi ve bir zamanlar kendi evimiz gibi gördüğümüz, onsuz soğuk olan evi çok kalabalıkmış... Sevenleri o kadar çok ki... Arkadaşlarından biri, diğerlerine annemi tanıştırırken "Bu da gelini, yok pardon kızı, kızı... Sizi bir başka severdi, Özge'yi de anlata anlata bitiremezdi... Gururla, şimdi şu okulu bitirdi, şöyle yaptı, mezuniyetinde o kadar harikaydı ki' diye anlatır dururdu..." demiş... Annem de onu ne kadar çok sevdiğimizi anlatmış onlara içi yana yana...

Bu arada annemler, biricik Emoş'larını son kez görememiş olmanın acısıyla yanarak onu son yolculuğuna uğurlamaya gittiklerinde, acılarına daha da tuz basan bir tabloyla karşılaşmışlar... Şimdi bahsederek yazımı çirkinleştirmek istemiyorum ama "o hassastır, duyup da üzülmesin" diye kanser olduğunu bile gizlemeye çalışan Emoş'un Murat'ına(babama) "Keşke sağlığında gelseydiniz!" diye bastıra bastıra canını yakmak için defalarca söylemek hiç yakışmadı, hoş olmadı... Zaten onu kaybetme acısıyla yanıp tutuşan babamın yolda fenalaşması ile sonuçlandı...

Hele ki; yersiz ve anlamsız soğuk davranışları, Emoş'uma saygısızlık olarak kabul ettiğim için yok sayıyorum!... (düzeltme)

En güzel bebeklerimin, anılarımın sahibi, yeşil elbiseli, çatık kaşlı, güler yüzlü Emoş'um gitmişşşşşşş, ÖTESİ YOK!

OLAMAZ DA...

Ziver Dedemin koynunda, nurlar içinde rahat uyu Emoş'um...

Seni çok seviyoruz...